
Avukatlık Sözleşmesinde Ücret ile alakalı içeriğimize hoş geldiniz. Avukatlık, Eski Roma’da bir onur mesleği olarak görülmüş ve avukatlar bu sebepten dolayı çok uzun süre verdikleri hizmet karşılığı herhangi bir ücret almamışlardır. Avukatların ücret almaları yasağına “guato litis” denilir ve çok sıkı şekilde uygulanırdı. Romalı bir avukat olan Ovidus “Güzel kadınların güzelliklerini satmaları ne kadar utanç verici ise, bir avukatın yardımını satması da o kadar utanç vericidir.” sözü ile bahsettiğimiz bu hususu açık ve keskin bir dil ile ortaya koymuştur. Tüm bunların sebebinde avukatların bağımsız olmaları gerektiği fikri yer alıyordu. Zamanla avukatların geçimlerini sağlayabilmeleri için sıkı kurallara bağlı şekilde bir “onur ücreti” alabilecekleri fikri gelişmiş ve karşılık bulmuştur.
Bugün avukatlık mesleğini icra edenler tıpkı benzer diğer meslekler gibi vermiş olduğu hizmet karşılığı ücret almaktadırlar. Ancak şu da bilinen bir gerçektir ki hem avukatlık hizmetini veren meslektaşlarımız hem de bu hizmetten yararlanan iş sahipleri, bu konuda eksik ve kimi yanlış bilgilere sahiptirler.
Tüm bu paylaştıklarımız ışığında konuya bakacak olursak:
Avukatlık sözleşmesinin kanunda bir tanımı bulunmamakla birlikte “Avukat ile iş sahibi arasında, avukatın belli bir hukuki yardımda bulunması karşılığında iş sahibinin kural olarak belli bir meblağı yahut değeri taahhüt ettiği sözleşmedir.”[1] şeklinde tanımlanabilir. Her ne kadar avukat ve müvekkil arasında yapılan sözleşme Avukatlık Ücret Sözleşmesi olarak zikredilse de ücret unsuru avukatlık sözleşmesi içerisinde yer alan bir başlıktır. Biz de bu yazımızda özellikle bu başlık üzerinde duracağız
1136 sayılı Avukatlık kanununun avukatlık ücreti başlığını taşıyan 164. maddesinin 1. fıkrası “Avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı ve değeri ifade eder.” şeklindedir. Peki, bu değer yani ücret neye göre belirlenecektir?
- maddenin 2. fıkrası “yüzde yirmi beşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir.” diyerek. Bu belirlemenin kıstaslarından birini ortaya koymuştur. Bu hükümle belirlenebilecek maksimum dava değerinin dava konusu şeyin veya paranın % 25’i kadar olabileceği sonucu da ortaya çıkmaktadır. Belirtmek gerekir ki bu hükme aykırı olarak yapılan sözleşmede hükme aykırı maddeler geçersiz olacak ancak diğer sözleşme hükümleri geçerliliğini koruyacaktır.
Kıstaslardan bir diğeri her sene Türkiye Barolar Birliği tarafından belirlenen avukatlık asgari ücret tarifesine göre yapılacak belirlemedir. Avukatlar bu tarifeye göre işlerini yapacak daha doğrusu bu tarifenin altında iş alamayacaklardır. Avukatlık Kanununda ve asgari ücret tarifesinde hem vatandaşı hem de avukatları korumak amacıyla bu yönde hükümler bulunmaktadır. Avukat tarifenin altında iş yapılamayacağı gibi ücretsiz olarak da iş yapılamaz. Bunun kimi istisnaları olmakla birlikte bu durumun bağlı bulunulan baroya bildirilmesi şartı da bulunmaktadır.
Avukatlık sözleşmesinin yapılması herhangi bir şekil şartına tabi değildir. Ücrete ilişkin hükümler için de böyle bir şekil şartı bulunmamaktadır. Ancak sözleşmenin yazılı olarak yapılmasından tarafız. Yazılı sözleşme yapılması halinde resmi yazı değil adi yazı yeterlidir. Zira ispat açısından da yazılı sözleşme yapılması husus önemlidir. Peki, avukatlık sözleşmesi yazılı olarak yapılmadığında ihtilaf çıkması halinde ne olacak? Avukat, mahkemeye müracaat ederek ihtilafın giderilmesini talep eder. Mahkeme avukatın emeğine, işin yapıldığı zamana, işin yapılma süresine vb. bakarak dava değerinin yüzde 10’u ila 20’si arasında bir değere hükmeder.
Klişe bir soru ile devam edelim.
Avukat bey/hanım avukatlık ücretini karşı taraftan almayacak mısınız zaten?
Bir avukatın bir dosyada tahsil edeceği iki tane ücret olur. Bunlardan ilki karşı taraftan alınan resmi ücret (mahkeme avukatlık ücreti veya icra avukatlık ücreti de denir), bir diğeri de müvekkilden aldığı sözleşmesel ücrettir. Sözleşmesel ücret yukarıda kısmen bahsettiğimiz müvekkille yapılan yüzde 10 ve 25 arası bir ücret olup alınan avukatlık hizmetinin bir karşılığıdır. Yani yasal vekalet ücreti ile avukatlık ücreti farklı ücretlerdir ve her ikisi de avukatın hakkıdır.
Karsı tarafın avukattan habersiz müvekkille anlaştığı, akabinde müvekkilin “Biz anlaştık, ortada bir sorun kalmadı dolayısıyla size ücret ödemem gerekmiyor.” şeklinde bir gerekçeyle ücreti ödememekte ısrar ettiği duruma bakacak olursak. Avukatlık kanununun 165. maddesine göre iş sahibi sulh veya başka bir suretle karşı tarafla anlaşırsa takipsiz bırakılan iş dolayısıyla her iki taraf avukatlık ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu olurlar. Dolayısıyla böyle bir savunma yerinde olmayacak ve müvekkille birlikte karşı taraf da avukatlık ücretinin borçlusu olacaklardır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki kanunun 169. maddesinde de hüküm altına alındığı gibi “Yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamaz.”
[1] AKSU Raziye, Avukatlık Sözleşmesinin Unsurları Ve Hukuki Niteliği, TAAD, Temmuz 2016, Sayı:27, s.861
Avukatlık Sözleşmesinde Ücret ile alakalı içeriğimizin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bunlar gibi konulara ulaşım sağlamak için sitemiz üzerinden veya Google arama motoru üzerinden arama sağlayabilirsiniz.